'O, karla kaplı bir bonbon şekeridir...’
Fransız besteci Claude Debussy'nin Edvard Grieg hakkındaki yorumu...
'Notalar ve Notlar'ın birinci yılını doldurduğu bugün, klasik müzik konserlerinin repertuarında sıkça yer alan
‘Peer Gynt Süiti’nin* doğduğu yere, yani
Norveç’e yol alıyoruz. Seyahatimize, popüler kültürdeki kullanımı nedeniyle de
tanışık olduğumuz, ‘Sabahki Ruh Hali’ ve en az onun kadar çarpıcı olan ‘Ase’nin Ölümü’,
‘Anitra’nın Dansı’ ve ‘Dağ Kralının Huzurunda’ parçaları eşlik edecek.
Süitin hikayesi şöyle... Norveçli yazar Henrik Ibsen, ‘Peer Gynt’
(Per Günt olarak okunuyor), isimli oyununu müzikle desteklemeye ihtiyaç
duyunca, dönemin popüler bestecisi Edvard Grieg'le iletişime geçiyor. Norveçli besteci, Ibsen’in
önerisine büyük bir hevesle yanıt veriyor vermesine de, konunun müzikal
olmayan doğasından kısa zamanda sıkılıyor. Sahne müziklerini isteksiz bir
şekilde tamamlayan Grieg, 1876 yılındaki prömiyerine dahi katılmıyor. Oyunun izleyiciler
tarafından coşkuyla karşılanması bile onu umutlandırmaya yetmemiş olmalı ki, müziğine
hak ettiği şansı vermek amacıyla, bestelediği yirmi üç parçanın içinden
seçtiklerini iki süit altında topluyor. Günümüzde, birincisinin gölgesinde kalan
ikinci süit, daha çok ‘Solveig’in Şarkısı’yla anılıyor.
Eserlerin taşıdığı isimler, oyunun konusuna merak uyandırdıysa
eğer, sorumsuz, bencil, uçarı ve palavracı Peer Gynt’le tanışmamızın sırası
gelmiş demektir. Macera peşinde koşmaktan hoşlanan delikanlının, Solveig adlı
güzel bir kızı kandırıp, sonra da terk etmesiyle başlayan hikayesi, dünyayı
dolaşırken karşısına çıkan kadınlarla yaşadığı aşk serüvenlerinin etrafında
gelişiyor ve yorgun, fakir, vaktinden önce yaşlanmış biri olarak ülkesine
döndüğünde Solveig’in kollarında ölümüyle son buluyor...
Şimdi, Peer Gynt’ün dramından uzaklaşıp, bestecinin günün ışımasına ses veren müziğine dönelim... Süitin açılış parçası olan bu eser, bende çoğu zaman aynı anıyı çağırıyor; on üç yaşlarındaki halim, yatılı okula dönmek için evden ayrılıyor. Henüz gün ağarmamışken çıktığım yolculuğun anısı, özleme bulanmış olmasının ötesinde, karanlığın içinden yepyeni bir günün doğuşuna an be an şahit olduğum için de, unutulmaz belki...
Düşünüyorum da, kim kendisine bir 'gün doğumu' armağan etmek istemez ki...
* Anlamlarına, Klasik Müzik Terimleri sayfasında yer verilmiştir. (Arşiv: Ekim 2013)
www.youtube.com/watch?v=gH1JMdWpJ54
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder