'Yaşamımda
özellikle mutlu anlar, büyük sevinçler olmadı. Gri ve donuktu. Bunu düşünmek
beni hüzünlendiriyor.’
Rus Besteci Dmitri
Shostakovich’in bu ifadesi hüzün vericidir. Kimse, yaşamın sonuna daha yakın
durduğu bir yaştayken, hayat rengini ‘gri’ olarak tanımlamak istemez kuşkusuz.
Kendi adıma, ‘ne turuncu, kırmızı ve hatta morlar yaşadım’ veya ‘gök mavisi,
zümrüt yeşili, denizin turkuaz rengiydi benim yaşamım’ diyebilmeyi isterim. Bugün
baktığım yerden, derim de. Ancak anlıyorum ki, bazen, kişinin yaşadığı
coğrafya buna izin vermiyor. Fonda koyu bir siyah varsa eğer, hayatı, kasvetten
arınmış, canlı bir renge dönüştürmek çok zor oluyor...
Bana bunları düşündürten, Shostakovich’in
hayat hikayesi oldu. O, Bolşevikler iktidarı ele geçirinceye kadar, yani
ömrünün ilk 11 yılında rahat bir hayat sürmüş, henüz 19 yaşındayken bestelediği
senfoni ile büyük başarı yakalamış, devrimin altın çocuğu ilan edilmiştir. Bu
konumunu, 30 yaşındayken yazdığı ve en çarpıcı eserlerinden biri olarak kabul
edilen operasıyla (Mtsensk’li Lady Macbeth), Stalin rejiminin sert tepkisini
üzerine çekinceye kadar korumuştur. Bir sonraki yıl bestelediği 5. Senfoni ile
kendini aklamayı başarmış ancak bu süreçten hırpalanmış bir besteci olarak
çıkmıştır.
Bu dönemde, yabancı yayınlara yasaklar getirilir; rejim, sanatçılardan sosyalist bir tema taşıyan, devleti öven besteler istemeye başlar. Ülkenin kendi içine kapandığı ve 20 yıl kadar süren bu dönem, tek tipliğin hakim olduğu ve övüldüğü, farklılığın ‘formalizm’ suçlamasıyla cezalandırıldığı koyu renkli bir dönemdir. Shostakovich de suçlamalardan nasibini alır. Sanatta liberalleşme, ancak Stalin’in vefatıyla mümkün olur ve Shostakovich müzik hayatının son dönemine girerken, kendi istediği müziği notalara dökebilir nihayet.
Tüm yaşamını ülkesinde
sürdüren besteci, 150’ye yakın eseriyle en verimli yaratıcılar içerisinde sayılır.
Böyle bakınca, üretmeyi sürdürerek nefes alabilmiş ve o coğrafyayı terk
edemediği için ‘gri’ye hapsolmuş, -belki de buna razı olmuş- biri görülür.
Shostakovich, ‘Suite for
Variety Orchestra’ adıyla bilinen ve sekiz parçadan oluşan süitini* Stalin
sonrası dönemde bestelemiştir. Esasen süitin 7. parçası olan ‘Waltz’ de, yeni
bir dönemin habercisi gibidir. Hafiflik hissi veren, umut ve mutluluk aşılayan müziğiyle 'Waltz', beyaz ve mavinin karıştığı gök rengindedir.
'Waltz'in bizlere ulaşmasına aracı
olan kişi, filmlerinde klasik müzik eserlerini kullanmasıyla da ünlü olan Stanley Kubrick’den başkası değildir. Eser, Kubrick’in yönettiği, Nicole
Kidman ve Tom Cruise’un başrollerini paylaştığı, bol ödüllü ‘Gözleri Tamamen
Kapalı’ filminin açılış müziğidir. Ancak film, Stanley Kubrick için bir final
olmuştur...
* Anlamlarına,
Klasik Müzik Terimleri sayfasında yer verilmiştir. (Arşiv: Ekim 2013)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder