Bu Blogda Ara

10 Kasım 2013 Pazar

BOLERO



'Sadece tek bir başyapıt yazdım. Ne yazık ki, onun içinde de müzik yok’

Maurice Ravel
Fransız Besteci ve Piyanist

Maurice Ravel’in, başarısı karşısında şaşkınlık geçirdiği eseri için yorumu budur ve sadece bu bile, Bolero’nun hikayesini merak etmemize neden olur.

Hikaye, dansçı Ida Rubinstein’ın Ravel’den, İspanyol besteci Albeniz’in birkaç piyano parçasını orkestraya uyarlamasını talep etmesiyle başlar. Ravel, eserlerin haklarının başkası tarafından alınmış ve düzenlemelere başlanmış olduğunu öğrenince, Ida’nın dansına eşlik edecek İspanyol tarzı bir eser bestelemeye karar verir. Piyanosunun başına geçer ve bir melodi yaratır. En iyi orkestrasyonu oluşturmak üzere melodiyi farklı enstrümanları katarak defalarca tekrarlayacaktır, bir deney yapar gibi...


Eser, trampet ile başlar, tekrarlanan ritmi üzerine eklenen farklı enstrümanlarla melodi yinelenir, öyle ki finalde tüm orkestra melodiyi çalmaktadır artık. Dinleyici, çeyrek saat boyunca, her bir enstrümanın katılımını ve esere katkısını fark eder. Saplantılı melodisi içinde hipnotize olur, finalinde sarsılır.

Bana göre, klasik müziğin temeli olan çok seslilik kavramını bu yalınlıkla anlatabilen başka bir eser yoktur. Ravel’in 1928 yılında bestelediği, ismini ağır ritmli İspanyol dansı ve müziği olan bolerodan alan eser, klasik müzik repertuarının en popüler bestelerinden biridir.

Benim ‘Bolero’ ile tanışmam, klasik müziğe olan merakımın da miladı sayılır. 1984 Kış Olimpiyatları’nda İngiliz çift, Jayne Torvill ve Christopher Dean’in buz pateni performanslarına eşlik eden müziktir Bolero. Başarılı sporcuların harika bir koreografi ve senkronizasyona sahip dansları kadar, Ravel’in Bolero’su da büyülemiştir izleyenleri. Sporcular, duygu yoğunluğu çok yüksek seviyede olan danslarıyla adeta müziğin içinde eriyip gitmişler  ve  jürinin tamamından tam puan alarak altın madalyayı bir kez daha Nottingham’a taşımışlardır. Öyle ki, Nottingham’da bu başarının anısına bir ‘Bolero Meydanı’ vardır artık.

İlk defa geçtiğimiz sene, Aya İrini’nin büyülü atmosferinde, Şef Sascha Goetzel yönetimindeki Borusan Filarmoni Orkestrası’ndan eseri ‘canlı’ olarak dinledim ve bu müthiş bir deneyimdi. Denk gelirseniz, kaçırmamanızı öneririm.

Nolatara yolculuğumuzun üçüncü durağında, Bolero’yu dinliyoruz.

www.youtube.com/watch?v=KK23BhEQVyU

2 yorum:

  1. Sevgili Ayşe,
    Gözlemlerini ve duygularını paylaştığın yazılar aynı zamanda okuyanın gözlerine, kulaklarına ve duygularına hitap ediyor. Bu arada kendi duygularını da bize geçiriyorsun. Tebrik ederim. 1984 buz dansına refere etmen ve müziğe bağlaman yazının keyfini daha fazla arttırıyor. Ben de 1984 olimpiyatlarını adeta bir kez daha yaşadım ve kendimden geçtim. Ellerine sağlık, tebrik ediyorum.
    Asuman Kabatepe

    YanıtlaSil
  2. Blog yazılarınızı bugün okumaya başladım ve çok beğendim!!!
    Sizin yıllarla beraber ne yoğun ve ne derin bir entelektüel birikim yapmış olduğunuzu hayranlıkla ve de saygıyla! farkettim... Çok güzel bir ruh yaratmışsınız, sanki bir sanat yazarı, bir sosyolog, bir gezgin ve bir " duygusal kadın" bir olup bunu yazmışlar... Okurken insana büyük bir çeşitlilik ve renk sunuyorsunuz...
    Heyecanla yeni yazılarınızı bekliyorum :)))
    Sevgilerimle,
    Y. Günay

    YanıtlaSil