Bu Blogda Ara

2 Kasım 2013 Cumartesi

MONTAGUES and CAPULETS


Notalara yolculuğumuzun ikinci durağı, Sergei Sergeyevich Prokofiev’in, William Shakespeare’nin Romeo ve Juliette oyunundan uyarladığı bale süiti*. Verona’da birbirine düşman iki ailenin çocukları olan Romeo Montegue ve Juliette Capulet arasındaki aşkı ve kavuşamayışı konu alan eserin müziğinde şiddet, hırçınlık ve keskinlik hakimdir. Süitin en sevdiğim parçası, ‘Montegues and Capulets’ dir, 'Şövalyelerin Dansı’ olarak da adlandırılır. Dinlerken, iki güçlü aile arasındaki gerilimi hissedip, bir anda hikayenin içine çekilebilirsiniz.

Romeo ve Juliette, çoğumuzun bildiği bir hikayedir, sonu oldukça dramatiktir. Gölgede kalan, bestecisinin hikayesidir...

Prokofiev, Rus Devrimi gerçekleştiğinde akademiden yeni mezun olmuş bir müzisyendir. Konservatif bulduğu Rusya’dan, müziğinde deneyselliğe izin verecek ülkelere gitmek üzere ayrılır. Kısa zamanda, gerek besteci, gerek piyanist olarak artan başarılar elde eder. Sovyet müzik otoritelerinin daveti üzerine, konserler vermek amacıyla ana vatanını ziyaret etmeye karar verdiğinde tedirgindir. Ancak konserlerinin başarısı, eski dostların sıcaklığı ve Rus müziğinin kahramanıymış gibi karşılanmasıyla, unutamayacağı bir deneyim yaşar.

Bu deneyim, 8 yıl sonra vereceği kararın zeminini hazırlar. Kendisini apolitik gören ve ünlü bir sanatçı oluşunun ona dokunulmazlık sağlayacağını düşünen Prokofiev, 1933 yılında ana vatanına geri dönmeye karar verir.

‘Hayatınızda önemli kararlar verdiğinizde borazanlar çalmaz, kader sessizce yerine gelir...’

Agnes de Mille
Koreograf; Bale Sanatçısı

1936  yılından itibaren Rusya’da sanatçılara uygulanan baskılar giderek artar ve sistem, sanatçıları ‘cesur’ Sovyet sosyalizmini öven eserler vermeye zorlar. Prokofiev, Romeo ve Juliette Süitini, bu şartlar altında, sistemin halen klasik konulara izin vermesinden faydalanarak yaratır. Yaratıcılığını, Stalin rejimine ve 2. Dünya Savaşı’na rağmen sürdürür ancak ağır bir bedel ödeyecektir. Sovyet otoritesiyle ilk başta mesafeli olan ilişkisi, zaman içerisinde aşağılanmaya varacak şekilde kötüleşir. Sonunda, anti demokratik ilan edilerek, resmen suçlanır. Birçok eseri yasaklanacak, eserleri konser ve tiyatro programlarına alınmayacaktır. Artık finansal anlamda da darboğazdadır.

61 yaşına geldiğinde, ironik bir şekilde, Stalin ile aynı gün vefat eder. Stalin için düzenlenen merasimler nedeniyle, naaşı Kızıl Meydan’a yakın olan evinden günlerce nakledilemez. En önemli Sovyet müzik dergisi, sayfalarının neredeyse tamamını Stalin’in ölümüne ayırırken, son sayfalardan birinde basit bir makalede Prokofiev’e yer verir.

O günlerin penceresinden bakarsak, Stalin’in rejimiyle ve hatta ölümüyle gölgelediği bir yaşam; bugünse, kendi döneminin ve ülkesinin ötesine geçerek, tüm zamanların vatandaşı olmuş bir sanatçı görürüz. Bunu sağlayan, yaşamını adadığı müziği olmuştur. Şimdi ona kulak verelim...  


* Anlamlarına, Klasik Müzik Terimleri sayfasında yer verilmiştir. (Arşiv: Ekim 2013)

www.youtube.com/watch?v=q2SXCW2sgCE

2 yorum:

  1. Ayşe Hanım,
    Yazılarınızın müdavimi oldum, her hafta bir sonraki haftayı düşünerek merakla geçmekte. Notaların içinde bizleri çok zevkli bir yolculuğa çıkarıyorsunuz. İyi haftalar diliyorum

    YanıtlaSil
  2. Efendim oncelikle bloglarinizi okurken baska bir dunyaya gidiyorum sanki, muzige olan ilgim artti sayenizde, lutfen yazmaya devam edin
    Saygilarimla

    YanıtlaSil