Bu Blogda Ara

30 Mayıs 2014 Cuma

PATETİK SONATI


Bugün, 1770 lerin Almanya’sında, Bonn sokaklarında dolaşıyoruz. Bu küçük şehirde müzik, saray müzisyenleri tarafından, kilise, tiyatro, aristokrasi ve orta sınıfın katıldığı konserler için üretiliyor. Saray müzisyenlerini ise, bizlerin tanımadığı bir Ludwig van Beethoven yönetiyor. Mükemmel bir müzisyen ve sağlam karakterli bir yönetici olarak anılan bu kişi, ünlü besteci Ludwig van Beethoven’ın dedesinden başkası değil...

Dedesinin portresini yıllarca çalışma masasının üzerinden eksik etmeyen Beethoven, babasının yasını tutmamış gözüküyor. Henüz 16 yaşındayken, çok değer verdiği annesini kaybedince, bir yetişkinin rehberliğine ihtiyaç duyan iki erkek kardeşiyle baş başa kalıyor. Zaafları yüzünden saraydaki müzisyenlik kariyerinde sıkıntılar yaşayan babası, karısının ölümüyle alkol ve depresyona iyice gömülerek, ailenin tüm yükünü oğlunun omuzlarına bırakmıştır. Beethoven ise, kariyeriyle ilgili hayallerinin peşinden gitmeyi planlarken, ebeveyn rolünü üstlenmek zorunda kalmıştır.

13 Mayıs 2014 Salı

MEVSİMLER - KIŞ KONÇERTOSU


Bugün, klasik müzik dinleyicisi olmayanlara da tanıdık gelebilecek bir eser için barok döneme yol alıyoruz. Bu esere, farklı yerlerde tesadüf etmiş olabilirsiniz. Kafelerde, mağazalarda fon müziği olarak işitmiş  ya da reklamlarda denk gelmiş olmanız olasıdır. Popüler kültürdeki bıkkınlık yaratan kullanımına rağmen, klasik müzik repertuarındaki değeri azalmamıştır. 300 yıl öncesinden bize seslenen, yaratıcısı Antonio Vivaldi’ye yönelik merakımız da artmıştır üstelik...

18. Yüzyıl Venedik’inde müzik hayatı, kilise, tiyatro ve ‘ospedale’ olarak adlandırılan dini yetimhaneler sayesinde canlanmış, şehir gece gündüz müzikle yaşamıştır. Müzik, yetim ve evlilik dışı doğan kız çocuklarının bakımını üstlenen yetimhanelerin eğitim programlarında önemli bir yer tutmuş, ünlü müzisyenler bu kurumların eğitim kadrolarına dahil olmuşlardır.

Henüz 26 yaşındayken rahip olan ve saçlarının rengi sebebiyle ‘Kızıl Papaz’ lakabını alan Vivaldi de, uzun yıllar boyunca, bu yetimhanelerden biri olan ‘Ospedale della Pieta’da öğretmenlik yapmıştır. ‘Pieta’, zamanla en ünlü kurumlardan biri olmuş, konser verdiği salonlar, müzikseverlerle dolmuştur. Bu başarı, Vivaldi’nin yüksek standartta verdiği eğitim ve 'Pieta'nın orkestrası ve korosunun icrası için bestelediği eserlerle de mümkün olmuştur.

8 Mayıs 2014 Perşembe

LIEBESTRAUM 3


Henüz 7 yaşındayken çok iyi piyano çalabilen Franz Liszt, öncelikle, sıra dışı bir piyano virtüözü* olmasıyla akla gelir. O, piyanonun potansiyelini ortaya çıkaran, piyanistin rolünü geliştirerek modern piyano resitalini yaratan kişidir. Bununla birlikte, ellerini yukarı kaldırarak, çalgıya adeta saldıran piyanist türünü yarattığı söylenir...

'Liebestraum' yani aşk hayalleri, piyano için yazdığı solo çalışmalardır. Üçlünün ilki, ilahi aşkın, ikincisi erotizmin, sonuncusu saf sevginin melodisi olarak bilinir. Yolculuğumuzun bugünkü durağındaki eser, Macar bestecinin aşk maceralarıyla dolu yaşantısına bir gönderme gibidir...

Liszt, henüz 23 yaşındayken, Kontes Marie d’Agoult ile tanışır. Bu tanışmanın başlattığı aşk, evli olan Kontes'in, eşini terk etmesiyle gelişir ve üçüncü çocuklarının doğumundan sonra kopma noktasına gelir. Liszt bu dönemde, piyanist kimliğiyle çeşitli ülkelere turnelere çıkar. 8 yıl kadar sürecek bu seyahatlerin bir durağı da, İstanbul dur. Besteci, Çırağan Sarayı'nda Abdülmecid’in huzurunda ve Büyükdere’deki Franchini Köşkü'nde konserler verir.