Sokaktan geçenlerin ‘bu evde harika bir çocuk var’ diye birbirlerine gösterdiği yerdeyiz bugün; Varşova’daki aile evinin önünde. O evdeki çocuğun yaşam öyküsünde beni en çok
etkileyen, genç yaşındayken bile ne yapmak istediğini ve istemediğini bilmesi, zihninin bulanmasına izin vermeksizin, arzularına adım adım yürümesi oldu. O, sadece piyano için yazmayı seçmiş, piyanodan en fazlasını çıkararak, onları bizlerin anlayacağı bir dile, duygulara tercüme etmeyi başarmış bir besteci. Bunu, içinde bulunduğu çevrenin alışkın olmadığı bir şekilde, gösteriş ve abartıdan uzak kalarak yapmış üstelik. Çağdaşı olan meslektaşlarının saygı ve takdirini, salt yeteneği veya getirdiği yeniliklerle değil, bu duruşuyla da kazandığını düşünüyorum.
‘Sadelik,
bu dünyada ulaşılabilecek en zor şeydir çünkü en üst düzeyde deneyim ve dehayı
gerektirir.’
George
Sand
Fransız Kadın
Yazar
George Sand, bunları
ondan ilham alarak mı yazmış bilmiyorum ancak Sand’in sözleri, onun en saf ve
duru haliyle bizlere ulaşan müziğiyle birleşince, ortaya Fryderyk Chopin’in
tarifi çıkıyor. Chopin ile tekrar buluştuğumuzda, bestecinin dokuz yıl birlikte
yaşadığı George Sand’i de, onun resimdeki portresini yapan Maria Wodzinska’yı da
konuşacağız... Bugün, onun Varşova'dan ayrılmadan önce
bestelediği son eserlerinden biri olan üçüncü etüdü dinleyerek notalara yolculuğumuza
devam ediyoruz.
Henüz 20 yaşındaki Chopin,
sevenlerinin düzenlediği küçük bir merasimle uğurlanırken, Ruslara karşı isyanların sürdüğü ülkesini yaşamının
sonuna kadar bir daha göremeyeceğini ve tüberküloz tarafından esir alınacak yaşamının
yarısında olduğunu bilemezdi kuşkusuz. Ancak endişe ediyordu... O sırada
kendisine ülkesinin toprağıyla dolu bir kupa hediye edildiği, bunu yaşamı
boyunca sakladığı ve Paris’te öldüğünde Pére Lachaise Mezarlığı’na bu toprakla
birlikte gömüldüğü söyleniyor. Bunun doğruluğunu bilemesek de, Polonyalı olmanın ve ülkesinin onun en önemli değerleri olduğundan emin olabiliriz. Bu
sebepledir ki ona ‘Fryderyk’ diye, lehçe sesleniyoruz. O da bize müziğiyle cevap veriyor.
Chopin'in çoğunlukla genel başlıklar vermiş olduğu müziğine, yayıncılar çeşitli adlar yakıştırmışlar sonraları. Teknik bir çalışmayı ifade eden etütler
gibi, Chopin’in elinde başlı başına bir sanat yapıtına dönüşen formların, çok
daha fazlası olduğunu hatırlatmak adına yapmış olmalılar bunu. Çalışma
odasından çıkıp, konser salonlarında yerini alan ilk etüt serisinden üçüncüsü
de ‘tristesse’ yani keder olarak anılıyor bugün. Ben ona sadece '3. Etüt' demeyi
seçiyorum zira bende yarattığı duygu kesinlikle keder değil, buram buram
özlem... Belki, o da böyle hissetmişti...
‘Sanki bu yolculuk beni
ölüme götürecek. İnsanın yaşadığı yerlerden uzakta ölmesi ne acı olmalı. Gitmek
istiyorum ama, kalbimin derinliklerinde gizli bir istek de var. Gitmemek,
burada kalmak.’
Eylül 1830/Varşova
Çok güzel bir yazı, Lang Lang yorumu da çok yakışmış :)
YanıtlaSil